Doğumdan itibaren anne ve bebek arasında iletişim başlar. Annenin bebeği sarıp sarmalaması, ilk dokunuşları, bebeğin annenin memesine ilk teması aslında anne ve bebek arasında ilk etkileşimlerdir. Zaman içinde annenin yumuşak ve sakinleştirici sesi devreye girer ve bebek anneden sözel uyaranlar almaya başlar. Bebeğin beyni, anneden aldığı bu ilk sözel uyaranları işlemlemeye başlar. Sağlıklı kurulan anne-bebek ilişkisi ile bu sözel uyaranlar bebeği sakinleştirir, regüle eder, etkileşim aracına dönüşür. Bebek artık ses üretmeye başlar ve ilk agulamalar, babıldamalar kendini gösterir. Zaman içinde üçüncü şahısların bebekle kurduğu etkileşimler de bebeğin ses repertuarını zenginleştirir. Ve nihayet ses artık çocuk için bir iletişim aracına dönüşür, anlamlı kelimeler ortaya çıkar.
Bütün bu süreç, duyuları sağlıklı işleyen çocuklar için geçerlidir. Duyuları sağlıklı işlemeyen, yani duyu bütünleme bozukluğu görülen çocuklarda dil gelişimi de olumsuz etkilenebilir. Örneğin dokunmaya karşı hassasiyeti olan çocuklar kalabalık ortamları pek sevmezler. Çünkü kalabalık ortamlarda planlanmamış fiziksel temaslara maruz kalmak istemezler. Yanlışlıkla birine, bir şeye temas etmek, onlar için dayanılmaz olabilmektedir. Bundan kaçınmak için kendi köşelerine çekilir, insanlarla fiziksel ve tabi ki sözel teması en az düzeye indirmek isterler. Yaşadıkları, onları strese sokabilir, tepki olarak örneğin ağlayabilirler, sinir krizleri geçirebilirler. Bu durum onların dil gelişimini etkiler ve sözel ifade becerilerinin gelişmemesine neden olur.
Bu durumu, örneğin hareket etmeye karşı aşırı arzu duyan bir çocukta da görebiliriz. Sürekli hareket ederek kendini sakinleştirmeye, bununla rahatlamaya çalışan çocuklar sözel ifadeden kaçınabilirler. Göz göze gelmek ve aynı konu hakkında 2-3 cümle kurmak onlar için zor olabilir. Sonuç olarak sözel ifade ve dili efektif kullanma becerileri yeterince gelişmeyebilir.
Duyu bütünleme bozukluğu görülen çocukların duyu bütünleme terapisi desteği ile bu problemleri aşmaları hedeflenir. Çocuğun birincil probleminin yanı sıra beraberinde gelişen problemler de duyu bütünleme terapisi ile düzelmeye başlar. Çocuğun kullandığı kelime sayısı, soru sorma becerisi, iletişim başlatma kabiliyeti, konuşma içeriğinin zenginliği, iletişim esnasında odaklanma gibi birçok durum duyu bütünleme bozukluğu görülen çocuklarda uygulanan terapi programı sonrası iyileştirilebilir.
Duyu bütünleme bozukluğu olan çocuklar, ilk olarak kendilerini sakinleştirmeye ve rahatlatmaya çalışırlar. Kendilerini rahat ve güvende hissetmedikleri sürece iletişime ve etkileşime açık olamazlar. Bunun için zaman zaman tipik olmayan hareketler sergileyebilirler. Bizler için anormal olan, sergiledikleri davranışları bu şekilde okumalıyız.
Duyu bütünleme terapisi ile çocukların kendilerini rahat, huzurlu, güvende hissetmeleri sağlanmaya çalışılır. Kendini güvende ve rahat hisseden çocuk mutlu olur ve etkileşim kurmaya başlar. Çünkü etkileşim kurmak demek keşif yapmak demektir. Artık yeni şeyler, yeni insanlar, yeni duygular, yeni düşünceler ve tabi ki yeni sözcükleri dünyasına kabul edebilir.
Çocuklar, aslında bakarsanız bütün insanlar bir şeyleri mutlu iken daha kolay öğrenirler. Kendini güvende hissetmek bir şeyleri benimsemeyi kolaylaştırır. Beynimiz ve duyularımızın ilk görevi, bizleri hayatta ve güvende tutmaktır. Kendini güvende hisseden beyin ve beden, sonrasında keşif ve öğrenme sürecini başlatır. Duyu bütünleme bozukluğu olan çocukların rahatlamak ve güvende hissetmek için istedikleri ve ihtiyaç duydukları şeyler, onlar için yeme içme kadar önemli ve gereklidir. Örneğin yukarıda verdiğim örnekte dokunmaya karşı aşırı hassasiyeti olan bir çocuk kalabalık ve tanımadığı insanların çok olduğu bir ortamda kolay etkileşime geçmez. Ona, kendini rahat ve güvende hissedeceği, ihtiyacı olan duyusal uyaranı alacağı bir ortam sunmalıyız. İşte o zaman sözel iletişimi sadece kendini savunmak ve güvende hissetmek için değil; mutlu olmak, paylaşımda bulunmak, öğrenmek ve keşfetmek için kullanmaya başlar.